top of page

Bir Bilene Sorduk:Avrupa Parlamentosunda Nasıl İş Bulurum?

  • Yazarın fotoğrafı: Sude Yılmaz
    Sude Yılmaz
  • 28 Haz 2024
  • 6 dakikada okunur


Brussels Crow’dan, Brüksel’den hepinize merhaba! Bu hafta farklı bir röportaj konusuyla karşınızdayız. Brüksel’e gelmek isteyenlerin genelde ilk hedeflerinden olan “Avrupa Parlamentosu’nda işe girmenin, çalışmaya başlamanın şartları neler? Bu şartları sağlamak için neler yapmak gerekiyor, hangi eğitimlere ihtiyaç duyuluyor? Parlamentoda çalışmak tahmin edildiği kadar zor ya da prestijli mi?” sorularına yanıt arıyoruz.


Bu sorularımızın cevaplarını bulabilmek için bu hafta Kıbrıslı Türk akademisyen, yazar ve siyasetçi Niyazi Kızılyürek’in asistanı; Avrupa Parlamentosu Asistanlar Komitesi’ne seçilen ilk Kıbrıslı “Hakan Çoban” ile birlikteydik. Çoban, sizlere yol göstermesi açısından “Parlamento’ya başvuru süreci nasıl?” sorusu başta olmak üzere birçok sorumuzu yanıtladı.


ree

İlk olarak kendisinin hikayesi ile başlamak istiyorum. Ortaokul ve lise eğitimini Kıbrıs’ta tamamladı, daha sonra “Kıbrıs Doğu Akdeniz Üniversitesi” Avrupa Birliği bölümünde eğitimine başladı. Bir yıl sonra Uluslararası İlişkiler bölümüne geçiş yaparak bu bölümden mezun oldu. Kıbrıs Türkü bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Çoban, 15 yaşından itibaren “Erasmus Plus” projelerine katılmaya başladı. Bu projelerden bahsederken özellikle altını çiziyor ve “Üniversite eğitimimin yanı sıra bugün buraya kadar olan yolculuğumda bana en çok fayda sağlayan şeylerden biri bu projelere katılıp farklı kültürlerle içli dışlı olmam, bu sayede farklı bir bakış açısı elde etmemi sağlaması oldu.” diyerek aslında geldiği noktanın yalnız eğitimle sağlanmadığını da belirtiyor.


Erasmus projeleri dışında, çok küçük yaşlardan itibaren farklı aktivizm etkinlikleri içinde yer aldı. Kıbrıs’ta büyüyen her insanın bir şekilde içli dışlı olduğu konulardan “Ada’nın bölünmüşlüğü” hakkındaki aktivist etkinliklerle başlayan merakı, daha sonra erken yaşta siyasete ilgi duymasına yol açtı. Gençlik, LGBTQ+ ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Mülteci Hakları Derneği gibi insan hakları çatısı altında toplanmış birçok dernekte etkinlikte bulundu. Bu dönemlerden bahsederken, “Ada’nın Kuzeyinde ve Güneyinde hangi dernekler varsa hepsiyle zaman zaman çeşitli iletişimlerim oldu” diye de ekliyor. Bu faaliyetlerden özellikle bu röportajda bahsetmiş olmamızın sebebi, siyaset, uluslararası ilişkiler gibi bölümlerde eğitim gören ve ileriki dönemlerde hedefi siyasi arenada faaliyet göstermek isteyen adayların; yalnız bölümlerinin eğitimiyle kısıtlı kalmamaları gerektiğinin, farklı dernekler, projeler veya etkinlikler içinde yer almanın “prestijli” işlerde önemli bir rol oynadığının altını çizebilmek.


İlerleyen dönemde, üniversite eğitiminin son yıllarında çeşitli gazetelere makaleler yazmaya başladı. Bu dönemden “Makalelerim ve köşe yazılarım yalnız siyaset ya da aktivizm hakkında değildi, bazen de yalnızca kendi hikayemden bahsediyordum, homofobik tavırlar üzerine farklı yazılarım oluyordu.” diyerek bahseden Çoban, bölümünden mezun olduktan sonra uzun süreli etkinlik gösterdiği derneklerde bu kez aylık 300-400 euro karşılığı çalışmaya başladı. Bu sürede birçok ülkeyi gezip gördüğünü ve hepsini tanımaya çalıştığını da ekliyor. Bu gezilerden sonra başka bir bakış açısı kazanıp sırt çantasını alarak Lizbon’a taşınmaya karar veriyor. Bu hikâyede sıkça rastlayacağımız ilk şey, küçük yaştan itibaren kendini geliştirmeye ve farklı gruplar içerisinde yer alarak ifade yeteneğini ilerletmeye başlamanın kariyer çiziminde ne derece faydalı olduğunu gösterebilmek. Hakan’ın hikayesinde üniversite eğitiminden çok kişisel olarak kendini geliştirme şekli daha önemli bir yer tutuyor. Burada da yeniden “Avrupa’da nasıl iş bulabilirim?” sorusuna yanıt arayanlara, kişisel olarak kendilerine katkılarının aslında hayatlarında ne kadar önemli bir yer tutacağını hatırlatmak gerekiyor. Türkiye’de yaşayan her gencin öncelikli kaygısı, yalnız üniversiteden iyi bir ortalamayla mezun olmak, daha sonra bir işe girip çalışmakla sınırlı kalıyor. Var olan ekonomik kaygıların da tabii ki bu düşüncede etkisi büyük fakat başarılı hikayelerin resimlerine uzaktan bakıldığında belirli çerçeveler içine sıkışmış aynı resimler görmüyoruz. Aksine farklı deneyimler ve cesaretlerin ortaya çıkardığı insanlar, bugün gelinmek istenen yerlerde faaliyet gösteriyor.


Hikayemize yeniden dönersek, 2 yıl boyunca Lizbon’da yaşayan; bunun 3 ayında Work and Travel kapsamında çobanlık yapan, sonrasında bir çağrı merkezinde çalışmaya başlayan Hakan daha sonra “Bambaşka bir yerde başka bir hayat kurma isteğime engel olamadım.” diyor ve Lizbon’dan Bolivya’ya taşınıyor. Burada beklenmedik bir durum karşısına çıkıyor. “Ölüm Yolu” olarak da bilinen, dünyanın en tehlikeli yolu ilan edilen “Yungas Yolu”nda büyük bir kaza geçiriyor ve yolu yeniden Kıbrıs’a dönüyor. Başlarda bahsettiğimiz aktivizmler, dernekler, yazılar, makaleler işte burada devreye giriyor. Erken yaştan itibaren bu işler sayesinde büyük bir “network” elde etmiş olması, yolunu şu an Avrupa Parlamentosu Milletvekili olan Niyazi Kızılyürek ile kesiştiriyor. Partide o dönem 6 ay boyunca seçim kampanyası etkinliklerinde görev alıyor. “AKEL” seçimi kazandığı gece, bugün aktif olarak devam ettiği asistanlık görevine başlamak için Brüksel’e geliyor. Bizim de Avrupa Parlamentosu giriş süreci hakkındaki sorularımız bu kısmında başlıyor.



Parlamento’ya başvuru süreci nasıl? Örneğin bir vekilin asistanı olarak işe başlamak istesem nasıl bir yol izlemem gerekiyor?


Aslında bunun tek bir yolu yok. Mesela benim hikayemde seçim kampanyalarında yer almamdan sonra Niyazi Bey’le birlikte çalışmaya başladım ve bu şekilde Parlamento’ya geldim. Bunun dışında her parti kendi işe alım sürecini işliyor. Örneğin “Volt” yakın zamanda kendi web sitesinde bir başvuru ilanı açtı ve şu anda yirmi beşe yakın çalışan arıyorlar. Ya da tanıdık olmak da bazen katkıda bulunabiliyor; bir vekile başka bir tanesi öneride bulunuyor, bu şekilde asistanlığa başlayanlar oluyor. Parlamento’da “görevli” olarak çalışmak isteyenler ise, örneğin basında, güvenlikte ya da başka bölümlerde; yine aynı şekilde başvuru ilanlarını takip etmeli, sonrasında bir mülakat dönemi oluyor.


Parlamento’da çalışmak tahmin edildiği kadar zor mu?


Zor olarak tanımlamam, hatta kesinlikle tahmin edildiği kadar ağır bir iş değil. Sadece en önemli şey, güçlü bir iletişim yeteneğinin olması, özgüvenli olabilmek, birçok farklı ortamda bulunabilmek ve dinamik kalabilmek. Bu yüzden genç insanlara burada çok ihtiyaç var. İşin zor sayılabilecek kısmı, her an güncel kalıp olanları takip etmeye çalışmak, buna göre bir yol çizmek, çözüm üretmek olabilir ama yalnızca akademik başarıyla gelmiş “Bu master programını bitirdim, bu diplomam, ortalamam çok yüksek.” denilerek ilerlenebilecek bir ortam değil. Önemli olan farklı insanlarla nasıl ve ne kadar iletişim kurabildiğin. Çünkü amaç, içeriye girerek elde etmen gereken bilgileri alabilmek ve bunları kullanabilmek. Burada da kişisel gelişim devreye giriyor.


Peki maaş beklentisi ne kadar olmalı? Bir asistanın ortalama kazancı ne kadar?


Değişiyor, tek bir maaş skalası yok. 10.000 euroya kadar da kazanabilirsin, 2.000 euroya da çalışabilirsin. Bu aslında partinin büyüklüğüne de bağlı, tek bir rakam söyleyemeyiz.


Bir asistanın günlük çalışma rutini nasıl? Gün içerisinde neler yapıyorsun?


Öncelikle e-posta takibi işin en önemli kısımlarından. Her gün mutlaka hem kendinin hem de vekilin maillerini kontrol etmek gerekiyor. Ayrıca önceki geceden sonraki günün programına hâkim olman ve buna göre planlı davranman gerekiyor; toplantı, konferans, etkinlik gibi konuları sıkı takip etmek önemli. Kimi zaman bu organizasyonlara vekil yerine katılıp notlar alman ve önemli yerler hakkında doğru bilgileri iletebilmen lazım. Vekilin katılacağı bir toplantıda ise yine ona eşlik ederek ana konuları düzenleyen notlar tutman gerekiyor. Spontane çalışmaya uyumlu olmak da önemli, o gün içerisinde değişen bir programa hızlı ayak uydurarak işlerin aksamasını önlemen ve akışı sağlaman gerek. Network kurmayı bilmek ise işin temel gereksinimi. İnsanlarla sürekli olarak “çay-kahve” içmeye gitmek, bunu yaparken de iş hakkında bilgiler edinebilmek çok önemli. Burada da bahsettiğimiz iletişim yeteneği ve özgüven devreye giriyor.


Çalışma saatlerin belli mi yoksa değişken mi?


Belirli bir saati yok, gününden gününe bile değişiyor. Az önce bahsettiğim işleri yaparken kimi zaman geceye kadar çalışman ya da etkinliklere katılman gerekiyor. Bunu yaparken de sosyal hayat dengesini kurmak zorlaşıyor. Aynı zamanda spora gitmek, kendine vakit ayırmak, dinlenmek gibi konular bu tempoda bazen ikinci planda kalıyor. Bu yüzden 2 ayda bir burada “Yeşil Hafta” olarak adlandırdığımız bir hafta var. O hafta içerisinde çalışmak, işe gitmek zorunda değilsin. Bunun için çalışacak kişilerin genç olması bence çok önemli. Henüz zorunlu bir hayat düzenine geçmemiş, evli ya da çocuğu olmayan insanların böyle bir işi yapabilmesi, ileriki yaşlara göre daha kolay. Bunun yanında, bence uzun yıllar asistan ya da danışman olarak Parlamento’da çalışmak çok uygun olmayabilir. 5-8 sene arası burada belirli bilgiler, deneyimler elde ettikten sonra artık siyasete girmek ya da farklı bir alana yönelip bu bilgiler ışığında ilerleyebilmek, ilerleyen yaşlar için daha iyi bir tercih olacaktır. En azından benim kişisel görüşüm bu yönde.


Parlamento’nun çalışma kültürü hakkında ne düşünüyorsun, oturmuş bir düzen var mı?


Bu da yine senin bulunduğun partiye göre değişen bir faktör. Örneğin, bizim çalıştığımız ortamda 2 Kıbrıslı Rum 2 Kıbrıslı Türk’üz bu yüzden bizim çalışma kültürümüz farklı. Düzen olarak ise aslında çok yorucu çünkü bazen sabah 7-8’e kadar komisyon toplantıları olabiliyor, özellikle seçim dönemlerinde çok yoğun geçen günler oluyor. Bu yüzden oturmuş bir düzen var diyemeyiz, zaman zaman değişen bir düzen var.


Bu düzen içerisinde sence bir asistanın sahip olması gereken en önemli özellik ne?


Öncelikle kendi haklarını, sınırlarını iyi koruyabilmesi gerekiyor. Gerektiği yerde iş yükünü fark edip çalışması gerekenden fazla çalıştıysa bunu ifade edebilmesi ya da hakkının yendiğini düşünüyorsa savunabilmesi çok önemli. Eğer sen bunu yapmazsan kimse senin yerine haklarını korumaz ya da hak ettiklerini sana vermeye çalışmaz. Bu yüzden kendinin farkında olabilmek mühim bir konu. Siyasi faktörleri içinde bulunduran bir ortam olduğundan eril bir yapı aslında, biraz çaba vermen ve kendini koruman gerekiyor.


Son olarak insanlara “Avrupa Parlamentosu”nda çalışmayı öneriyor musun?


Bence siyasi açıdan deneyim elde edebilmek için çok uygun bir ortam fakat bundan önce eğitim yılları boyunca da kendilerini geliştirebilmiş olmaları önemli bir konu. İş hayatından ne beklediklerine de bağlı, burada çalışırken de kendi yönlerini kendileri belirlemeli ve gelecek hakkındaki rotalarını buna göre çizmeliler.


Bu haftaki röportajımız doğrultusunda “Avrupa Parlamentosu” hakkındaki bazı soru işaretlerimize birlikte cevap bulduk. Türkiye’den ya da dünyanın farklı yerlerinden gelecek adaylar için yön gösterici olmasını diliyoruz. Yazımıza olan katkısından dolayı Hakan Çoban’a teşekkür ederiz. Önümüzdeki yazılarda görüşmek üzere!

 
 
 

Yorumlar


bottom of page